Mahkemeler nezdindeki dosya yükünün hafifletilmesi, paydaşların adil sonuca daha hızlı kavuşmaları ve ulaşılan sonuçtan daha çok tatmin olmaları hedefleriyle alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, dünyadaki genel eğilimle uyumlu olarak, Türkiye'de de teşvik edilmektedir.

Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinde amaç, tarafsız konuma sahip üçüncü bir kişinin, uyuşmazlık taraflarını aynı masa etrafında buluşturması ve iletişim kanalları açmak suretiyle uyuşmazlığın ortak bir payda içinde çözülmesidir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinde taraflar çözüme kendileri ulaşabileceği gibi, arabulucu sıfatına sahip üçüncü kişinin somut olayın özelliklerine uygun olarak sunduğu çözümleri üzerinden de uzlaşma gerçekleşebilmektedir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yönteminin bu bağlamda ana unsurunun tamamen gönüllülük esası olduğu ifade edilebilmektedir.

Bu çerçevede gönüllü katılım, bağlayıcı olmama ve yargıya başvurma hakkının mevcut bulunması klasik anlamdaki uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin özelliklerinden olsa da kanun koyucunun içinde bulunduğu genel eğilim alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri ile uyuşmazlığın çözümlenmeye çalışılmasının dava açma şartı olarak düzenlenmesi yönündedir.

Arabuluculuğa başvurmanın dava şartı olarak düzenlenmesinin hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığı ve Anayasa'ya aykırı olduğundan bahisle iptal davalarına da konu olmaktadır. Nitekim 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun arabuluculuğu dava şart olarak düzenleyen 3'üncü maddesi Anayasa Mahkemesi nezdinde iptal davasına konu olmuş, Anayasa Mahkemesi, arabuluculuk sisteminde tarafların eşit konumda oldukları, uyuşmazlığın daha kısa sürede, daha az masrafla ve her iki tarafın tatmini sağlanarak yargıya taşınmadan çözümlenmesinin tarafların uzun sürebilecek yargılama süreçleri ile yıpranmasını engelleyebileceği gibi mahkemelerin iş yükünü azaltarak yargı teşkilatının daha etkin ve verimli çalışmasına da hizmet edebileceği, arabuluculuk kurumunun, mahkemelerin yerine geçecek bir uyuşmazlık çözüm yolu olarak düzenlenmediği, nitekim arabuluculuğun, yargısal yolların yanında yer alan, yargı yetkisine müdahale etmeden işlerlik kazanan kendine has bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak düzenlendiği, arabuluculuğa başvuruya ilişkin zorunluluğun yalnızca arabuluculuğa başvuru ile sınırlı olup arabuluculuk sürecinin işleyişi ve sonucu üzerinde taraf iradelerinin egemen olduğu, anlaşmaya varılamaması hâlinde ise uyuşmazlığın çözümü için yargı yoluna başvurulması mümkün olduğu, arabuluculuk bürosuna başvurulması ile zamanaşımının ve hak düşürücü sürelerin durduğu, bundan ötürü arabuluculuğun, zamanaşımı veya hak düşürücü süreler nedeniyle dava hakkının kullanılmasını olumsuz yönde etkilemediğinden bahisle Anayasa'ya aykırı olmadığı kararını vermiş ve davayı reddetmiştir. (Anayasa Mahkemesinin 2017/178 Esas ve 2018/82 Karar Sayılı Kararı)

Ticari Davalarda Arabuluculuk Dava Şartı

Yukarıda ifade edilen amaçlarla 19.12.2018 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan ve 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'na ("TTK") 5/A madde numarasıyla eklenen "Dava Şartı Olarak Arabulucu" kenar başlıklı hüküm ile ticari davalar bakımından zorunlu arabuluculuk sistemi 01.01.2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere uygulanmaya başlamıştır.

Bu düzenleme ile TTK'nın 4'ncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olduğu düzenlenmektedir.

Arabulucuya Başvuru Şartının Arandığı Ticari Davalar

Dava açılabilmesi için arabulucuya başvurulması şartının arandığı davalar TTK'nın 4'üncü maddesi ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan konusunun bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkındaki davalardır.

TTK'nın 4'üncü maddesi uyarınca,

  • Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları

Tarafların tacir olup olmamasına bakılmaksızın;

  • TTK'da,
  • 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,
  • Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
  • Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
  • Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde 

Öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılmaktadır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır. Buna göre yukarıda belirtilen davalardan sadece konusunun bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkındaki davalar zorunlu arabuluculuk hükümlerine tabi olmaktadır.

Ticari Davalarda Zorunlu Arabuluculuk Sürecine Uygulanacak Olan Hükümler

7155 sayılı kanunun 23'üncü maddesi ile 6325 Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na eklenen "Dava Şartı Olarak Arabuluculuk" kenar başlıklı 18/A maddesi ile İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olarak kabul edilmiş olması halinde bu maddedeki hükümlerin uygulanacağı belirtilmektedir.

Buna göre TTK'ya eklenen 5/A numaralı madde ve 7155 sayılı Kanunun 18/A maddesi hükmüne göre, ticari davalarda arabuluculuk sürecinde şu kuralların geçerli olduğu ifade edilebilmektedir:

  • 7155 sayılı yasanın 21'inci maddesi ile TTK'ya eklenen Geçici Madde 12 hükmünde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümlerin, bu hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih olan 01.01.2019 itibariyle ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay'da görülmekte olan davalar hakkında uygulanmayacağı belirtilmektedir.
  • Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren altı hafta içinde sonuçlandırmakla yükümlüdür. Bu sürenin zorunlu hâllerde arabulucu tarafından en fazla iki hafta uzatılabileceği madde metninde yer almaktadır.
  • Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek ile yükümlü tutulmaktadır.Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan tarafın, son tutanakta belirtileceği ve bu tarafın davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulacağı, Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmeyeceği belirtilmektedir.
  • Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durmakta ve hak düşürücü süre işlememektedir.
  • Dava açılmadan önce talep edilen ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir taleplerine binaen alınan tedbir ve ihtiyati haciz kararlarını takiben açılacak olan davaların açılma sürelerinin son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar duracağı belirtilmektedir.
  • Özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurma zorunluluğunun olduğu veya taraflar arasında bir tahkim sözleşmesinin bulunduğu hâllerde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı belirtilmektedir. 

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.