2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. Maddesi uyarınca bir motorlu aracın işletilmesinin bir kişinin ölümüne, yaralanmasına veya bir şeyin zararına sebep olması halinde motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüs sahibi bu zarardan müşterek ve müteselsilen sorumlu tutulmuştur. Müteselsil sorumluluğun temeli Türk Borçlar Kanunu'nda yer almakta olup 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 61. Maddesi; "Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır." hükmünü içermektedir. Karayolları Trafik Kanunu'ndaki düzenleme de yine Borçlar Kanunu'nu esas alarak getirilmiş olmakla birlikte Karayolları Trafik Kanunu'nun 88. Maddesi'ne 4199 sayılı kanunun 31. maddesiyle zarar verenlerin birden fazla olması haline ilişkin özel bir istisna getirmiştir.

Zarar verenlerin birden fazla olması:

Madde 88 – Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.

(Değişik: 17/10/1996-4199/31 md.) Birden fazla kişinin sorumlu olduğu durumlarda, bunlar arasındaki ilişki bakımından zarar, olayın bütün şartları değerlendirilerek paylaştırılır. Özel durumlar ve özellikle araçların işletme tehlikeleri, zararın iç ilişkide başka türlü paylaştırılmasını haklı göstermedikçe, işletenler ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahipleri kusurları oranında zarara katlanırlar.

Getirilen değişikliğin kapsamı esasında birden fazla kişinin zarardan sorumlu olduğu halleri, bunlar arasındaki ilişki bakımından kapsamakta olup bu hallerde zararın olayın tüm şartları değerlendirilerek paylaştırılması ve hatta özel olarak kusurları oranında zarara katlanacakları düzenlenmiştir.

Ancak bu hüküm Yargıtay uygulamasında, özellikle madde hükmünde "bunlar arasındaki ilişki" denilmesi nedeniyle yer bulmamakta olup uygulamada zarar gören davacının zararının Türk Borçlar Kanunu'nu hükümlerine göre müşterek ve müteselsilen tahsilini talep etmesi halinde tüm sorumlulardan kusurları dikkate alınmaksızın müşterek ve müteselsilen tahsil edilmektedir. Ancak burada özel kanun hükmünde olan KTK Madde 88/2. Fıkra hükmünün bu hali uygulamada pek çok mağduriyete ve hatalı uygulamaya yol açmaktadır. Örneğin;

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/12954 E., 2019/5179 K. sayılı ve 29.4.2019 Tarihli Kararı;

Kabule göre; Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri, 818 Sayılı BK.'nun 141 ve 142. maddelerine (6098 Sayılı TBK. madde 120 ve 121) göre, borcun tamamından sorumludur. Nitekim, 2918 Sayılı KTK.nun 88/1 maddesinde müteselsil sorumluluk öngörülmüştür. Davacılar vekili başvuru dilekçesinde tazminatın davalı ... şirketlerinden müteselsilen tahsilini talep etmiş, hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise, davacı eş Hatun için belirlenen tazminat miktarı davalı ... şirketlerine sigortalı araç sürücülerinin % 50'şer oranın da kusurlu olduklarının kabulü ve poliçe limitleri gözetilmek suretiyle sigorta şirketleri için ayrı ayrı 217.638,87 TL olarak belirlenmiş ve mahkemece sigorta şirketleri için ayrı ayrı bu miktara hükmedilmiştir.

Davacı vekilinin davacı ... için müteselsilen talepte bulunduğu gözetilmeksizin, bu halde davacı eş Hatun için hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatının müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi de isabetli değildir.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/3559 E., 2019/1109 K. sayılı ve 07.02.2019 Tarihli Kararı:

Davacıların uğradığı zarar tek bir olaydan kaynaklanmakta olup, 2918 Sayılı KTK.'nun 88. ve BK.'nun 50. maddesi uyarınca haksız fiile karışanların her biri zarardan müteselsilen sorumludurlar. Davacılar, zararlarını müştereken ve müteselsilen talep edebilecekleri gibi yasanın verdiği müteselsilen talep hakkından açıkça vazgeçerek her bir failin kusuru oranında da talepte bulunabilirler.

Davacılar vekili dava dilekçesinde, maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Bu durumda mahkemece, davalıların kusuru oranında bir ayrıma gidilmeksizin tespit edilen zararın tümünün davalıların müştereken ve müteselsilen sorumluluğuna karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2018/1574 E., 2019/373 K. sayılı ve 21.01.2019 Tarihli Kararı:

Somut uyuşmazlıkta; yerel mahkemenin kısa kararı ile gerekçeli kararının hüküm fıkrası birbiriyle uyumludur. Ne var ki; yerel mahkemece, zarardan sorumlu olan davalıların hüküm altına alınan tazminatlardan müteselsilen sorumluluğuna hükmedildikten sonra, davalılar için belirlenen kusur oranlarına göre davalıların sorumlu olduğu miktarların belirlenip sınırlandırıldığı ve bu şekilde hüküm tesis edildiği görülmektedir. Niteliği itibariyle bölünebilen bir edimin birden fazla borçlusundan her birinin edimin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu borçluluk türü olan müteselsil sorumluluğa hükmedildikten sonra; zarar sorumlularının sorumluluğunun belli kusur oranlarıyla sınırlanmasının hükmü çelişkili hale getirdiği açıktır.

2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 88. maddesi gereği de, birlikte zarara sebep olanların, zarar görene karşı müteselsil sorumlu olduğu dikkate alındığında, davalıların kazadaki kusur oranlarına göre sorumlu oldukları miktarların sınırlandırılması ( ayrık durumlar hariç ) doğru olmayacaktır.

Müteselsil sorumluluk açısından Yargıtay uygulaması böyleyken Özel Kanun-Genel Kanun konusu şüphe taşımamakla birlikte Yargıtay'ın TBK-KTK arasında Özel Kanun – Genel Kanun ayrımını kabul ettiği ve KTK'ya Özel Kanun olarak öncelik tanınması gerektiğini içerek kararları bulunmaktadır.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2017/3489 E., 2018/10044 K., 05.11.2018 Tarihli Kararı:

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 88/1. maddesindeki, birlikte zarara sebep olanların, zararın tamamı için zarar görene karşı müteselsilen sorumlu olduklarına dair yasal düzenleme ile davacı tarafın müteselsil sorumluluk esasıyla davalılara dava açtığı dikkate alındığında, davalı ... şirketlerinin zararın tamamından müteselsil sorumlu tutulmasında bir usulsüzlük bulunmamasına...

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2015/13811 E., 2018/9512 K., 24.10.2018 Tarihli Kararı:

Somut davaya gelince davacının sahibi olduğu araç davalıların sürücüsü, işleteni ve trafik sigortacısı olduğu aracın kusuru ile gerçekleşen kazada hasarlanmıştır. Kazada davalı sürücünün %25 - dava dışı plakası belirlenemeyen araç sürücüsünün %75 kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Davacı dava dilekçesinde davalılardan zararının tamamını müştereken ve müteselsilen talep etmiştir. Davacı zararın tamamını davalılardan talep etmesi davacının müteselsil sorumluluk ilkesine dayandığının bir göstergesidir. Nitekim YHGK. 24.6.1983 t 9-553/724 E/K belirtildiği gibi "bir davacının kendilerinin tamamen kusursuz olduğundan söz ederek zararlı sonucu meydana getiren müteselsil borçlulardan biri aleyhine açtığı bir davada, zararın tümünü talep etmesi, örtülü olarak değil, aksine Borçlar Yasasının 142. maddesinde öngörülen teselsül kuralına açık bir şekilde dayandığının en belirgin bir kanıtıdır; bu gibi durumlarda; müteselsilen sözcüğünün dava dilekçesinde kullanılmamış olması sonuca etkili değildir" şeklinde kararı bu yöndedir. Ayrıca YHGK. 1,9.1986, Tarih, 4-822/140 E/K sayı kararında "..Davacı, davayı açarken aslında davalı olarak gösterdikleri yönünden, teselsül hükümlerine dayanmıştır. Her ne kadar kusurun % 100'ünün davalılarda olduğunu ileri sürmüş ise de, amacı kendisinin hiçbir kusurunun olmadığını açıklamaktır. Bir kısım kusurun, kimliği belirlenemeyen üçüncü bir kişide olduğu sonradan anlaşılmıştır. Bu durum davacının amacı ve teselsül hükümlerine dayanılması birlikte değerlendirildiğinde zararın tamamından davalıların sorumlu tutulması gerekir.." ifadesi ile davacının davalıyı %100 olarak göstermesinde ki amacın kendisinin kusursuz olduğunu anlatmaya yönelik olduğu belirtilmiştir.

Müteselsil sorumluluk kanundan doğan bir sorumluluk türüdür.

Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği davacı kusursuz olduğuna göre zararın tamamını isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. Davacı açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre davada dava dışı kişinin de kusurunun bulunması davalıların müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağından davalıların zararın tamamından sorumlu tutulması gerekirken KTK 88 ve TBK 61. maddesine aykırı olarak davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmaları bozmayı gerektirmiştir.

Yukarıda örnek olarak seçilen pek çok Yargıtay Kararıyla sabit olduğu üzere uygulamada meydana gelen trafik kazalarında zarar verenler arasında, zarar görenin talebine de bağlı olarak, müteselsil sorumluluk ilkesi uygulanmaktadır. Bu uygulamanın her ne kadar zarar görenin zararını gidermesini kolaylaştırdığı, en kolay nasıl tahsil edebilecekse o zarar verene gitmesini sağladığı açıkça kararlarda belirtilmiş olsa da diğer tarafta zarar verenler açısından düşünüldüğünde hak ve nesafet kurallarıyla bağdaşmayacak mağduriyetler ortaya çıkabilmektedir.

Özellikle birden fazla aracın karıştığı zincirleme trafik kazalarında kusur birden fazla araca dağılmaktadır. Bunun özelinde ise Yargıtay uygulamasının getirdiği sonuç meydana gelen herhangi bir olayda kişinin kusuru %1 dahi olsa karşı tarafın uğradığı zarardan tamamen sorumlu tutulmasına yol açmaktadır. Burada zarar görenin hakları korunurken zarar verenler açısından Kanunun yalnızca bunlar arasındaki ilişkiyi düzenlemesi nedeniyle çok ciddi ve haksız zararlara uğramalarının önü açılmaktadır. Zira ilk zarar gören kişi maddi durumunu en iyi gördüğü zarar verenden tazminatını aldıktan sonra zarar verenler arasındaki iç rücu ilişkisi daha sorunlu bir hal almaktadır.

Sigorta şirketleri bakımından bu rücu kanunen düzenlenmiş olması ve zorunlu tutulması nedeniyle kolay bir çözüme sahipken zarar veren gerçek/tüzel kişi vatandaşlar yönünden çözümsüz yollara çıkması muhtemel olaylar yaşanmaktadır. Zira kişi herhangi bir zararda karşı tarafın kusuru olan ve yüzdesi ne olursa olsun zararı üstlendikten sonra rücu etmek istediği tarafın maddi durumu ve tazminatının tahsil kabiliyetini bilememektedir. Burada ilk zarar göreni koruma amacıyla onun zararı giderildikten sonra ikinci bir zarar farklı bir kişiye yaşatılmaktadır. Üstelik bu durum aynı zamanda tek bir davada tüm iç ilişkiye göre kusurların paylaştırılmasının ardından olayı bitirebilecekken apayrı rücu ilişkileri doğurarak yargının iş yükünü de arttırmaktadır. Örnek vermek gerekirse, zarara uğrayanın %20 müterafik kusurunun olduğu, zarar veren X kişisinin %75 kusurlu olduğu ve zarar veren Y kişisinin %5 olduğu bir kaza ele alındığında; zarara uğrayan kişi kendi müterafik kusuru düşüldükten sonra uğradığı zararının %80'inin tamamını aynı kazada yalnızca %5 kusuru olan Y kişisinden talep etme hakkına sahip olacaktır. Bu durum hakkaniyeti zedelemekte bir tarafın mağduriyetini giderirken bambaşka mağduriyetlerin önünü açmaktadır.

Oysa KTK Madde 88/2 ve diğer KTK hükümleri diğer tüm haksız fiillerde olduğu gibi zarar verenlerin doğrudan kusurları oranında sorumluluğuna dair düzenlemeyle ilerlemiş olsa iç ilişkide mağdur olacak tarafların doğmasının önüne geçilebilecektir. Öte yandan ilk etapta zarar görenlerin ise zararlarını sigorta şirketleri ve teminatlar vasıtasıyla karşılamaları daha kolay bir yol olarak izlenebilecektir.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.