ANAYASA MAHKEMESİNİN 2015/11192 BAŞVURU NUMARALI VE 30.05.2019 KARAR TARİHLİ EROL KESGİN BAŞVURUSU'NA İLİŞKİN KARARI IŞIĞINDA;TEMSİL YETKİSİ BULUNMAYAN YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN ŞİRKETİN KAMU BORÇLARI NEDENİYLE SORUMLULUKLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

I. AYM KARARINA KONU SOMUT OLAYIN KISACA ÖZETİ

Sosyal Güvenlik Kurumu il müdürlüğü başvurucuya hissedarı ve Yönetim Kurulu üyesi olduğu şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçları için ödeme emri göndermiştir. İş Mahkemesine müracaat eden başvurucu ödeme emrinin iptalini talep etmiştir. Konu hakkında bilirkişi raporu hazırlatan Mahkeme, bu raporu hükme esas alarak davanın reddine karar vermiştir. Temyiz edilen karar Yargıtay tarafından onanmıştır. Başvurucu, bu kez, verilen kararın mülkiyet hakkını ihlal ettiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.

II. BAŞVURUCUNUN İDDİALARININ KISACA ÖZETİ

Başvurucu 24/9/2009 tarihli Şirket Yönetim Kurulu kararı ile Şirketin üç yıl süreyle Yönetim Kurulu Başkanı E.S. tarafından her hususta münferiden temsil ve ilzam edilmesine karar verildiğini, bu itibarla kendisinin herhangi bir temsil yetkisi bulunmadığını ifade ederek ödeme emrine konu sigorta prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulamayacağını belirtmiştir. Başvurucu, yerleşik Danıştay ve Yargıtay içtihadına göre Kurum alacağından müteselsil sorumluluğun olabilmesi için sadece Yönetim Kurulu üyesi sıfatını taşımanın yeterli olmayıp prim alacağının tahakkuk ettiği ve ödenmesi gereken dönemde temsil ve ilzam yetkisini haiz üst yönetici veya kanuni temsilci olunması gerektiğini vurgulamıştır.

III. ANAYASA MAHKEMESİNİN DEĞERLENDİRMESİ

Anayasa Mahkemesi, başvurucunun borçlu Şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiş olup; bununla birlikte mülkiyet hakkına müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerektiğini vurgulamıştır.

Gerek mülga kanunun (506 sayılı Kanun) gerekse 1/7/2008 tarihinde yürürlüğe giren kanunun (5510 sayılı Kanun) primlerin zamanında ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yönelik olduğu belirtilerek; SGK'nın sosyal sigorta yardımlarını sağlamasının da en önemli gelir kaynağı olan sigorta primlerinin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmesine bağlı olduğu ifade edilmiştir.

Bu kapsamda prim alacaklarının etkin bir şekilde eksiksiz ve zamanında tahsilinin güvence altına alınabilmesi için tüm yönetim kurulu üyelerinin- imza ve ilzam yetkisi olmasa dahi- kişisel mal varlıkları ile sorumlu tutulmalarının somut olaydaki uygulanma biçimiyle elverişli ve gerekli olduğu değerlendirilmiştir.

Sonuç olarak Şirkete ait sosyal sigorta prim borçları ile gecikme zamlarının ödenmemiş olması nedeniyle doğan kamu alacağından sorumlu tutulmasının başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Bu suretle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozmadığı kanaatine varılmış olup; neticeten Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine hükmetmiştir.

IV. KARŞI OYLAR VE KARARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER

Karara yönelik yapılan eleştirilerden ve karşı oy olarak belirtilen hususlardan biri; kamu alacağının borçlu Şirketin malvarlığından tahsili yoluna gidilmeden yönetim kurulu üyesinden tahsilinin mülkiyet hakkına ölçülü olmayan bir müdahale teşkil ettiği yönündedir.

Diğer bir eleştiri ve karşı oy ise, oldukça fazla gerekçe barındırmakta olup özetle ölçülülük ilkesinin elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluştuğu ifade edilerek; borçlu şirkete gidilmeden doğrudan başvurucudan kamu alacağının tahsiline girişilmesi başvurucunun mülkiyet hakkına gerekli olmayan bir müdahalede bulunulmasına yol açtığı vurgulanmıştır. Dolayısıyla bu durumun müdahaleden beklenen kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulmasına neden olduğundan bahisle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği karşı oy olarak belirtilmiştir.

V. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

İşbu makalede bahse konu Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca imza ve ilzam yetkisi bulunmayan ve şirkette yalnızca 500.-TL değerindeki bir hisseye sahip bulunan yönetim kurulu üyesinin; Şirketin 8.841.-TL değerindeki sosyal güvenlik prim borcunu şahsi mal varlığından ödemekle sorumlu tutulduğuna hükmedildiği açıkça görülmektedir.

Her ne kadar Anayasa Mahkemesi Heyeti'nce işbu karar oy birliği ile değil ve fakat karşı oylar ile oy çokluğu ile alınmış olsa da Anayasa Mahkemesi kararı oldukça düşündürücü ve anonim şirket tüzel kişiliğindeki yönetim kurulu üyelerinin mal varlıkları ile şahsi olarak sorumlulukları bağlamında son derece uyarıcıdır. Zira bilindiği üzere anonim şirket tüzel kişiliği borçlarından kural olarak sermayesi ile sınırlı olarak sorumludur. Diğer bir deyişle Şirket alacaklılarının alacaklarını tahsil edebilmek için ilgili tüzel kişiliğe başvurmaları asıl olandır. Ancak şirket ortakları veya yöneticilerinin haklarını kötüye kullanmaları, hileli davranışlarda bulunmaları gibi bazı istisnai durumlarda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması öngörülebileceği gibi, işbu Anayasa Mahkemesi kararı ile de görüleceği üzere kamu alacaklarının borçlu olan Şirketin sermayesi ile sınırlı olarak sorumluluğu yerine doğrudan yönetim kurulu üyelerinin ve/veya şirket ortaklarının mal varlığından tahsil edilebilmesi mümkündür.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.