Hakem kararlarının tanınmasına ilişkin tarihsel sürece baktığımızda ilk ayrımın 1949 yılında yapıldığını görüyoruz. Bu tarihe kadar bütün hakem kararları 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanuna göre yerine getirileceği görüşü hakimken, bu tarihten sonra Yargıtay yabancı hakem kararları ile milli hakem kararları arasında bir ayırım yapmış ve yabancı hakem kararlarının tenfizine yabancı ilamların Türkiye'de yerine getirilmesine ilişkin hükümlerin uygulanacağı kararına varmıştır. 1982 yıllında ise yürürlüğe giren Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası özel kanunlar saklı olmak kaydıyla yabancı hakem kararlarının tenfizine ilişkin düzenlemeler getirmiştir.

Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan "Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizine Dair 1958 tarihli New York Konvansiyonu", hakem kararlarının tanınması ve tenfizi şartlarını düzenlemektedir.

Tanıma ve tenfizin hem kanunlarımız hem de taraf olduğumuz milletlerarası sözleşmeler kapsamında olduğu göz önünde bulundurulduğunda hangi kuralların uygulanacağının tespiti önem kazanmaktadır. Milletlerarası sözleşmelerin nasıl uygulanacağına ilişkin olarak Anayasa'nın 90. maddesinde düzenleme bulunmaktadır. Buna göre, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş olan milletlerarası anlaşmalar kanun hükmünde olacaktır. Bu anlaşmalara ilişkin olarak Anayasa'ya aykırılık iddiasında da bulunulamayacaktır.

Bu kapsamda Türkiye'nin taraf olduğu New York sözleşmesi milletlerarası tahkim ya da hakem kararlarını tenfizini düzenlediğinden özel bir düzenleme olarak nitelendirilecek, Lex Specialis olarak evleviyetle uygulanacaktır. Kaldı ki, MÖHUK'un 1. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu milletlerarası anlaşmaların öncelikle uygulanacağı ifade edilmiştir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında yabancı bir hakem kararı New York sözleşmesinin kapsamına giriyorsa artık MÖHUK hükümleri değil, sözleşme hükümleri uygulanacaktır.

New York Konvansiyonu'nun 7. maddesinde, tenfiz talep eden taraftarın tenfiz devletinin mahalli mevzuatında yararlanabileceği açıklamış ise de MÖHUK'un ilgili hükümleri, Konvansiyona göre daha ağır şartlar taşıdığından hakem kararının tenfizini isteyen tarafların MÖHUK hükümlerine dayanması düşük bir olasılıktır. Bu kapsamda, MÖHUK'un özellikle tenfiz şartlarını düzenleyen hükümlerinin uygulama kabiliyetinin oldukça azalmıştır.

MÖHUK'un tenfize ilişkin hükümlerini uygulama alanı bulduğu esas durum, hakem kararının New York Sözleşmesi'ne taraf olmayan bir ülke bir ülkede verilmiş olması ve usul bakımından da Türk hakem kararı sayılmaması halidir. Bu durumda, hakem kararının tenfizine MÖHUK'un ilgili hükümleri uygulanacaktır.

New York Konvansiyonu Kapsamında Tenfizin Reddi Sebepleri

New York Konvansiyonu'nun 5. maddesinde tenfiz için başvurulan makamın araması gereken şartlar tahdidi bir şekilde sayılmış, bu şartlara haiz olmayan kararların tenfizinin reddedilebileceği belirtilmiştir. Yine madde kapsamında, tenfizin reddi sebepleri ikili bir ayrıma tabi tutulmuş; "taraflar arasında geçerli bir tahkim sözleşmesi olmaması", "tarafların savunma haklarına riayet edilmemiş olması", "hakemlerin yetkilerini aşması", "hakem heyetinin oluşturması ya da tahkim usulünde kurallara uyulmamış olması" ve "hakem kararının bağlayıcı hale gelmemiş olması, iptal edilmesi ya da icrasının geri bırakılmış olması" taraflarca öne sürülebilecek ve taraflarca ispatlanacak tenfizin reddi sebepleri olarak sayılmış, "uyuşmazlığın tahkime elverişli olmaması" ve "kararın kamu düzenine aykırı olması" tenfiz mahkemesince re'sen dikkate alınacak sebepler olarak belirtilmiştir. Mahkemece re'sen dikkate alınacak sebepleri tarafların da ileri sürmesinde bir engel bulunmamaktadır.

1. Taraflar Arasında Geçerli Bir Tahkim Sözleşmesi Bulunmaması

New York Sözleşmesi'nin 5/1-a maddesi kapsamında, yabancı ülkede verilmiş bir hakem kararının tenfizi için taraflar arasında geçerli bir tahkim sözleşmesinin bulunması gerektiği belirtilmiştir. Taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülebilmesi için usulüne uygun bir şekilde açıklanmış karşılıklı rıza gereklidir; bu kapsamda tarafların tahkime başvurabilmeleri için mutlaka bu konudaki rızalarını içeren ve yazılı olan bir tahkim anlaşması yapmış olmaları gerekmektedir. Tahkim anlaşmasının, ayrı bir sözleşmeyle yapılması mümkün olduğu gibi, esas sözleşmenin içine eklenecek bir tahkim şartı ile de uyuşmazlık çıkması halinde tahkime gitme iradelerinin açıklanmış olması mümkündür. Tahkim yargılamasını yapacak olan hakemler yetkilerini taraflar arasındaki bu anlaşmadan alacaklarından, geçerli ve yazılı bir tahkim anlaşmasının olmadığı durumlarda, hakem kararının iptal edilebilmesi söz konusu olabilecektir.

Tahkim anlaşmasının geçerli olduğundan bahsedebilmek için, anlaşmadaki taraf iradelerinin açık ve kesin olarak anlaşılabiliyor olması gereklidir. Açık ve kesin olmayan, tereddütler içeren tahkim şartı veya sözleşmesi geçersiz kabul edilebilecektir. Örneğin, tahkime başvuru hakkının yanında yerel mahkemelere de başvuru imkanı açık tutan alternatifli tahkim klozları Yargıtay tarafından geçersiz kabul edilmiştir. Benzer şekilde, bir tahkim kurumu seçildiği hallerde o tahkim kurumunun ismini eksik veya hatalı belirten, artık faal olmayan ya da faaliyetine başlamamış bir tahkim kurumuna atıfta bulunan tahkim şartları da "patolojik tahkim şartları" olarak değerlendirilecek, bu şartların düzeltilmesi mümkünse bu yola başvurulacak, aksi halde tahkim şartı veya anlaşması geçersiz sayılacaktır.

Bir tahkim anlaşmasının geçerliliğine uygulanacak hukukun tespiti de önemlidir. Anlaşmanın geçerliliğine uygulanacak hukukun taraflarca seçilmiş olması mümkün olduğu gibi böyle bir seçim yapılmamış da olabilir. Taraflar bir seçim yapmışsa, bu durumda anlaşmanın geçerliliği incelenirken taraf iradelerine uyularak seçilen hukuka göre bir inceleme yapılması gereklidir. Böyle bir seçim olmaması durumunda ise tahkim yeri hukuku anlaşmanın geçerliliğine uygulanacaktır.

Tahkim sözleşmesinin geçerliliğine etki edecek diğer bir husus da tarafların bu anlaşmayı imzalama ehliyetleri olup olmamasıdır. Tüm sözleşmelerde olduğu gibi tahkim anlaşmalarında da gerçek veya tüzel kişi olan tarafların tahkim sözleşmesi yapma ehliyetine sahip olması gerekmektedir. Ehliyetsiz kişilerin yapmış olduğu tahkim sözleşmesi geçersiz sayılacaktır. Bu kapsamda, ehliyetsiz kişilerin imzaladığı tahkim anlaşmasına dayanarak yargılama yapan bir hakem heyetinin kararının tenfizi de mümkün olmayacaktır.

2. Tarafların Savunma Haklarına Riayet Edilmemiş Olması

Yabancı bir hakem kararının New York sözleşmesi kapsamında tenfiz edilebilmesi için uyuşmazlığın her bir tarafına bağımsız ve tarafsız hakemler önünde eşit dinlenilme hakkı tanınması, tarafların yargılamaya adil bir şekilde katılmış olmalarının sağlanmış olması gerekmektedir. Bu husus gerek tahkim gerek mahkeme yargılamalarının temel ilkesi olan adil yargılanma hakkının getirdiği güvencenin bir yansımasıdır. Heyetin taraflara eşit davranmaması durumu, tarafsızlığa ilişkin endişeler yaratabileceği gibi tarafların iddia ve savunma haklarını da kısıtlayabileceğinden New York Konvansiyonu kapsamında tenfizin reddi sebebi olarak değerlendirilmiştir. Hakem heyetlerinin, hem yargılama aşamasında, hem de verecekleri kararlarda, taraflara eşit davranmaya ve bir tarafın çıkarlarını ön planda tutmamaya özen göstermeleri gerekmektedir.

Savunma haklarına riayet edilmiş olmasının diğer bir yansıması da uyuşmazlığın bir tarafına tanınmış olan usule ilişkin bir avantajın, gerektiğinde uyuşmazlığın diğer bir tarafına da aynı ya da yakın şartlar altında tanınması gerekliliğidir. Örneğin, uygulanan usul kurallarında öngörülmüş olan süreyi aşacak şekilde sunulmuş olan bir tarafın sunduğu dilekçe, bir mazerete bağlı olarak kabul edilmişse, aynı şekilde benzer ya da yakın mazeretin varlığı durumunda diğer tarafa da aynı hakkın tanınması gerekir; aksi durumda taraflara eşit muamele ilkesinin ihlali nedeniyle hakem kararının iptali gündeme gelebilecektir.

Eşit yargılanma ilkesi kapsamında, yargılamanın başladığının uyuşmazlığın taraflarına bildirilmesi, taraflara kendilerini ve görüşlerini açıklama hakkının tanınması, dava ile ilgili bilgi ve belgelere ilişkin bilgi sahibi olma imkanının verilmesi ve tarafların ileri sürmüş oldukları delillerin ve hukuki sebeplerin değerlendirilmesine olanak tanınması gibi konuları kapsamaktadır. Taraflar bizzat bu hakkı kullanabileceği gibi bu hakkın internet, telefon ya da video konferans gibi yollar ile kullanılabilmesi de mümkündür. Taraflara eşit dinlenilme hakkı tanınması yolu ile tarafların iddia ve savunmalarını serbestçe yapabilmeleri sağlanmakta, duruşmalara katılabilmelerine, delillerini sunabilmelerine ve karşı tarafın delillerine ilişkin beyanda bulunabilmelerine imkan tanınmaktadır.

Her bir taraf, somut olay hakkındaki görüşünü, hukukî gerekçesini, bu konuyla ilgili kanıtlarını serbestçe ortaya koyabilmeli ve tahkim dosyasına erişebilme hakkına sahip kılınmalıdır. Bu kapsamda, yargılama sırasında, tarafların uzman bilirkişilere başvurmasına izin verilmemesi ya da başvurulmuş olması halinde bu delillerin değerlendirilmemesi de adil yargılanma hakkını ihlal anlamına gelecek ve taraflara eşit davranılmasına aykırılık teşkil edecektir.

3. Hakemlerin Yetkilerini Aşması

Tahkim yargılaması hakemlerin kendi yetkileri hakkında kendilerinin karar verebileceği genel bir kabuldür. Modern milletlerarası düzenlemeler bu yetkiyi tahkim sözleşmesinin doğal sonucu olarak görmekte, taraflar aralarında ayrı bir anlaşma ile açıkça tanımasalar bile bu yetkinin geçerli olacağını kabul etmektedir. Bu yetkinin aksinin taraflarca kararlaştırılması veya tarafların bu yetkiden mahrum bırakılması mümkün değildir. Milletlerarası Tahkim Kanunu'nda da hakemlerin yetkilerine ilişkin olarak, "Hakem veya hakem kurulu, tahkim anlaşmasının mevcut veya geçerli olup olmadığına ilişkin itirazlar da dahil olmak üzere, kendi yetkisi hakkında karar verebilir. Bu karar verilirken, bir sözleşmede yer alan tahkim şartı, sözleşmenin diğer hükümlerinden bağımsız olarak değerlendirilir. Hakem veya hakem kurulunun asıl sözleşmenin hükümsüzlüğüne karar vermesi, kendiliğinden tahkim anlaşmasının hükümsüzlüğü sonucunu doğurmaz." hükmü yer almaktadır.

Hakemlerin kendi yetkileri hakkında kendilerinin karar verebilmesi hakemlere uyuşmazlık çözümünde sınırsız bir yetki tanımamaktadır. Hakemler yetkilerini taraf iradelerinden alır, bu kapsamda, hakemlerin yetkilerinin çerçevesini taraf iradeleri ve bunun yansıması olarak belirlenmiş usul kuralları çizer. New York Sözleşmesi kapsamında da hakemlerin yetkilerini aşması ya da eksik yetki halleri tenfizin reddi sebebi olarak belirlenmiştir.

Yetkiyle ilgili sorun iki farklı şekilde ortaya çıkabilmektedir. Bunlardan ilki, hakemlerin yetki anlaşması dışında kalan bir konuda karar vermeleri, ikincisi ise hakemlerin yetkilerini eksik kullanması yani kendilerine başvurulan uyuşmazlık konularından bir ya da birkaçı hakkında karar vermemiş olmaları halleridir.

Hakemlerin, tahkime götürülen uyuşmazlık konusunda yetkilerini aşacak şekilde ya da hiç talep edilmemiş hususlar hakkında karar vermeleri "kısmı yetki aşımı" (ultra petita) olarak adlandırılır. Böyle bir yetki aşımı hali, verilecek karar tarafların iradesini yansıtmayacağından, iptal sebebi olarak değerlendirilebilecektir. Örneğin, hakemlerce, talep edilmemesi halinde ya da talep edilen tarihten farklı bir tarihten başlayarak faiz hesaplanması, talep edilememiş olmasına rağmen zararlara hükmedilmiş olması, sözleşmenin feshi talep edilememiş olmasına ve yalnızca zararın tazmini istenmiş olmasına karşın fesih yönünde karar verilmiş olması gibi durumlar yetki aşımı kapsamında kabul edilebilir.

Hakemlerin önlerine gelen uyuşmazlığın tamamı hakkında karar vermemiş olmaları "eksik yetki" (infra petita) olarak adlandırılır. Hakem ya da hakem heyeti, tahkim yargılamasında, davacının talep konusu yaptığı hususların her biri hakkında, olumlu veya olumsuz karar vermekle yükümlüdür. Hakemler, yetkili olmadıkları durumlarda ya da konularda karar verdiklerinde yetkilerini aşmış olabilecekleri gibi, yetkili oldukları bir durumda karar vermediklerinde ya da kendilerine sunulan bir sorunu çözmediklerinde de yetkilerini aşmış sayılacaklardır.

4. Hakem Heyetinin Oluşturması ya da Tahkim Usulünde Kurallara Uyulmamış Olması

Hakem heyetinin usulünce oluşturulmaması New York Sözleşmesi kapsamında tenfizin reddi sebebi olarak sayılmıştır. Hakem heyetinin oluşturulması aşamasında üç durum söz konusu olacaktır. Bunlardan ilki, heyetin kuruluş şeklinin taraflarca belirlenmiş olmasıdır. Taraflar heyetin kaç kişiden oluşacağını ya da niteliklerini belirleyebileceği gibi hakemlerin seçilme usullerini de belirleyebilecektir. Heyetin belirlenmesinde ikinci yol kurumsal tahkim merkezi kurallarına atıf yapılmasıdır; bu durumda, taraflarca seçilmiş olan kurumun bu konudaki kurallarına uyulması gerekecektir. Hakem heyetinin belirlenmesindeki son durum ise taraflarca bu konuda bir seçim yapılmamış olması halidir. Bu durumda, hakemlerin seçiminde tahkim yerinin usul kurallarına uyulması gerekecektir. Bu üç durumda da belirtilen kurallara uyulmamış olması, tenfiz talebinde bulunulduğunda, New York Sözleşmesi kapsamında tarafların karşısına tenfiz engeli olarak çıkabilecektir.

Hakemler ve taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesi hükümlerine tabidir. Vekalet sözleşmesine göre, vekilin, kendisini vekil tayin eden kişinin talimatlarına aykırı davranması mümkün olmadığından, tahkim sözleşmesinin tarafları, usul ve esasla ilgili olarak belirli kurallara tabi şekilde karar verilmesini kararlaştırmışlarsa, hakemlerin, tahkim anlaşmasında kendilerine tanınan bu yetkinin dışına çıkarak karar vermeleri mümkün değildir. Örneğin, taraflar, tahkim anlaşmasında, esasa uygulanacak hukuku belirtmişlerse, hakemlerin bu hukuk seçimine uyması gerekir1.

Hakemlerin usule ilişkin olarak dikkate almaları gereken diğer bir durum da tahkim yerinin usule ilişkin kurallarının emredici hükümleridir. Taraflarca usule ilişkin uyulması gereken kurallar belirlenmiş olsa dahi tahkim yeri hukukunun emredici kurallarına aykırı bir yargılama yapılması mümkün değildir.

5. Hakem Kararının Bağlayıcı Hale Gelmemiş Olması, İptal Edilmesi ya da İcrasının Geri Bırakılmış Olması

Tahkimde, hakemler tarafından yapılan yargılama neticesinde nihai bir karar verilmektedir; ancak tüm hukuk sistemlerinde bu hakem kararına karşı, uyuşmazlığın taraflarına, birtakım başvuru yolları tanınmıştır. Genel kabul gören husus hakem kararlarına karşı ancak iptal davası açılabileceğidir. Taraflar kararın iptali için bir başvuru yaptığında, iptal sürecinin sonuna kadar hakem kararı tam anlamıyla kesinleşmiş olmayacaktır. Bu kapsamda, New York Sözleşmesi uyarınca kararın tenfizinin istenebilmesi için bu kararın kesinleşmiş olması, yani iptal davası açılmışsa bunu sonuçlanmış olması ya da süresi içinde dava açılmayarak kararın kesinleşmesi gereklidir2. Henüz kesinleşmemiş hakem kararlarının tenfizi mümkün değildir. Ancak bu konuda yine New York Sözleşmesi kapsamında bir düzenlemeye gidilmiştir. Sözleşme'nin 6. maddesi uyarınca, yetkili mercie hakem kararının iptali için dava açıldığı durumlarda, tenfiz makamının bu iptal kararının sonucunu bekletici mesele yapabilmesi mümkündür.

Konvansiyon, kararın iptal edilmiş olması durumunda, tenfiz hakimine, tenfiz talebini reddetme hakkı tanımış olmakla birlikte bir mecburiyet yüklenmemiştir3. Benzer şekilde, iptal davasının açıldığı durumlarda da davanın sonucunun beklenmesi hakimin takdirindedir.

6. Uyuşmazlığın Tahkime Elverişli Olmaması

Tahkime elverişlilik kavramı ile, taraflar arasında çıkan  bir uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözülüp çözülemeyeceği ya da hangi uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözülebileceğini ifade edilmektedir. Mutlaktır ki tahkim özü itibariyle taraf iradelerine dayanmaktadır; ancak tarafların her konuda i̇radelerini ortaya koyarak, uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümüne karar vermeleri mümkün değildir. Devletler, bu konuda çeşitli düzenlemeler yapmak suretiyle tahkim usulü ile çözümüne cevaz vermedikleri konuları, yani kamu alanında kalmasını istedikleri uyuşmazlıkları belirleyerek, kendi hukukları açısından tahkime elverişliliğin sınırlarını çizmektedirler.

New York Sözleşmesi'nin 5. maddesinde, tenfiz yeri hukukuna göre tahkime elverişli olmayan konularda verilmiş hakem kararlarının tenfizinin reddedilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda, bir hakem kararının tenfizinin Türkiye'de istenmiş olduğu durumlarda Türk Hukuku'nda tahkime elverişliliğin incelenmesi gerekecektir. Milletlerarası Tahkim Kanunu incelendiğinde, Kanun'un 1. maddesinde, "Bu Kanun, Türkiye'de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin uyuşmazlıklar ile iki tarafın iradelerine tabi olmayan uyuşmazlıklarda uygulanmaz." denilerek, taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin uyuşmazlıkların ve iki tarafın iradesine tabi olmayan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülemeyeceği belirtilmiştir4. Taşınmazın Türkiye'de bulunduğu ve uyuşmazlığın bu taşınmaza bağlı bir ayni hakla ilişkili olması halinde tahkime gidilemeyeceği düzenlemesinin yanında, kanun koyucu, tarafların iradelerine bağlı olmayan konularda tahkime gidilemeyeceğini belirterek tahkime elverişliliği düzenlemiştir. Tarafların iradelerine bağlı olmayan konular ile idare hukuku, ceza hukuku ve iflas hukuku kast edilmektedir.

Tenfiz incelemesinde, uyuşmazlığın tahkime elverişli olmadığının taraflarca ileri sürülmesi mümkün olduğu gibi taraflar ileri sürmemiş olsa dahi bu hususun yetkili ve görevli mahkeme tarafından re'sen incelenmesi gerekmektedir.

7. Kararın Kamu Düzenine Aykırı Olması

Kararın tenfiz incelemesini yapacak devletin kamu düzenine aykırı olması New York Sözleşmesi kapsamında sayılan tenfizin reddi sebeplerinden birisidir. Kamu düzenine aykırı kararların tenfizinin reddedilebileceği Sözleşme kapsamında belirtilmiştir. Bu husus Sözleşmede belirtilmekle birlikte, kamu düzenine ilişkin bir tanıma yer verilmemiştir. Bu nedenle genel olarak bir kamu düzeni tanımına gidilmesi yerinde olacaktır.

Mahkemeler, bağlı bulundukları devletlerde, toplumda veya dünya genelinde hakim olan temel hukukî, sosyal, siyasal, ahlakî ve ekonomik değerlerden hareketle, bir kamu düzeni belirlemekte ve bu ilkelere ters düşen hukuk veya kararları reddetmektedirler. Bu kapsamda kamu düzeni, toplumun uyumlu ve huzurlu bir yaşam sürdürebilmesi için uyulması zorunlu olan, hukukî ahlakî ve vicdani temel prensiplerin bütünü olarak tanımlanabilecektir.

Tenfiz incelemesinde, kararın kamu düzenine aykırı olduğunun taraflarca ileri sürülmesi mümkün olduğu gibi taraflar ileri sürmemiş olsa dahi bu hususun yetkili ve görevli mahkeme tarafından re'sen incelenmesi gerekmektedir. Mahkeme, incelemesi neticesinde kararın kamu düzenine aykırı olduğuna karar verirse bu durumda kararın tenfizini reddedebilecektir.

Footnotes

1. Hakemlerin yetkilerini aşmalarına ilişkin diğer bir örnek ise, hakemlerin kendi ücretleri konusunda karar vermeleri halidir. Hakemler, kendi ücretlerini tek taraflı olarak kendileri tayin edemeyeceğinden, böyle bir karar vermeleri, verdikleri kararın iptaline sebep olabilecektir. (Akıncı, 2007, s. 224.)

2. Taraflar süresi içinde iptal davası açmazlarsa ya da bu haklarından feragat etmişlerse, artık hakem kararı icra edilebililr hale gelecektir.

3. New York Konvansiyonu'nun lafzından ve doktrindeki görüşlerden de anlaşılacağı üzere, iptal tenfize engel değildir. Hakem kararı tahkim yeri mahkemesinde iptal edilmiş olsa dahi, bu husus kararın başka bir ülkede tenfizini imkansız kılmamaktadır.

4. HMK'da da yerli tahkim kararları için buna benzer bir düzenleme vardır. HMK'nın 408. maddesinde, "Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir." denilerek, Milletlerarası Tahkim Kanunu'ndaki düzenlemeye benzer şekilde, taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin uyuşmazlıkların ve iki tarafın iradesine tabi olmayan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülemeyeceği belirtilmiştir.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.