1. GENEL OLARAK

Motorlu araçların kullanımının teknolojik gelişmelerle birlikte artmasıyla birlikte, bunların sebep olduğu zararların giderilmesi de hukuki bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Karayolunda meydana gelen ciddi boyuttaki zararları önlemek veya daha hızlı bir şekilde bu zararların giderilmesi amacıyla bu alanın özel hükümlerle korunması gerekliliği doğmuş, bu amaçla da 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda Haksız Fiil sorumluluğu çeşitlerinden biri olan kusursuz sorumluluk hallerinden" Tehlike Sorumluluğu" düzenlenmiştir.

Kusura dayanmayan bu haksız fiil sorumluluğunda; zararın ortaya çıkma ihtimalinin yüksek olması ve neden oldukları olayların nitelik veya nicelik bakımından ağır sonuçlar doğurması tehlike sorumluluğunun hukuken özel olarak düzenlenmesini gerekli kılmıştır. Ağırlaştırılmış kusursuz sorumluluk hallerinden olan bu sorumlulukta, tehlikeli sayılan işletme ve zarar arasında uygun illiyet bağının var olması sorumluluğun ortaya çıkması için yeterli kabul edilmektedir. Hukukumuzda tehlike sorumluluğun düzenlendiği temel örneklerden birisi de 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanun'unun("KTK") 85.maddesinde açıkça belirtilmiştir.

KTK madde 85: Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.

Yukarıda bahsi geçen KTK'nın 85.maddesine göre bir aracın işletilmesi sebebi ile birisinin ölümü veya yaralanması söz konusu olursa "motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibinin" bu zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı açık bir şekilde düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, aracın işletenin sorumlu tutulacağı hüküm altına alındığından değinilmesi ve irdelenmesi gereken en önemli husus işleten sıfatına kimin haiz olduğudur.

KTK'nın 3. Maddesinde işleten sıfatı şöyle tanımlanmıştır; Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır. göre işleten sıfatının neye göre belirleneceği belirtilmiştir.

İlgili madde hükmüne göre öğretide motorlu aracın işletenin belirlenmesinde maddi ve şekli ölçütler kullanılmaktadır. Şekli ölçüte göre işleten, trafik sicilinde araç sahibi olarak görülen, sigorta poliçesinde veya vergi kaydında ismi yazılı kimsedir. Maddi ölçüte göre işleten ise, araçtan doğan tehlikeleri veya masrafları üstlenen, araç üzerinde fiili hakimiyeti bulunan ve araçtan yarar sağlayan kişi olarak tanımlanmaktadır.

Şekli ölçütün kullanılmasındaki en önemli neden araç işletenini en kısa zamanda ve en doğru şekilde bulup, olayı nihai çözüme ulaştırmaktır. Ancak sadece şekli ölçüte göre değerlendirme yapmak yeterli olmayıp maddi ölçüt kavramı da önemli bir yer teşkil etmektedir.

2. UZUN DÖNEM ARAÇ KİRALAMA SÖZLEŞMESİNİN HUKUKİ BOYUTU

Uzun dönem araç kiralama sözleşmeleri, alalede bir kira sözleşmesinden ziyade her iki tarafa da oldukça farklı borçların yüklendiği karma nitelikli bir sözleşmedir. İlgili sözleşme teamülde Operasyonel araç kiralama sözleşmesi olarak da anılmaktadır.

Uzun dönem araç kiralama sözleşmeleri, kiralayan şirkete kiralama süresi boyunca araçların servis süreçlerinin sağlanması, sigortasının sağlanması, ikame araç temini, lastik bakımları ve benzeri pek çok konuda borçlar yüklediği gibi; kiracıya da araçları kullandıracağı kişileri özenle seçme, araçları özenle kullanma, yalnızca sigortalı çalışanlarına kullandırma, araçların periyodik bakımlarına riayet etme, kira borçlarını ödeme gibi pek çok borç yüklemektedir.

Uzun süreli araç kiralama sözleşmelerinde uyuşmazlık "uzun süre" tanımında ve kira sözleşmelerinin bir sicilde kayıtlı olmamasında toplanmaktadır.

Bir sözleşmenin Karayolları Trafik Kanun'unun 3.maddesi uyarınca uzun süreli kiralama sözleşmesi sayılarak sorumluluğun işleten olarak kimde olacağının belirlenmesi işbu değerlendirmelere bağlıdır. Her kiracının değil, uzun süreli kiracının işleten olarak kabul edildiği belirtilmiş ancak bu süreden ne anlaşılması gerektiği konusunda belli bir süre öngörülmemiştir. Dolayısıyla bu hususların öğreti ve Yargıtay kararlarıyla açıklanması ve hukuki boyutunun bu şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Öğreti de bir görüşe göre; motorlu araçların da taşınır mal olmasından ötürü belirsiz süreli taşınır kiralarında da feshi ihbar süresine ilişkin Türk Borçlar Kanunu("TBK") 330'a kıyasen, üç gün ve daha uzun süreli araç kiralama sözleşmeleri uzun süreli sayılabilir. Başka bir görüşe ise ; kesin bir süre sınırı kabul edilmeyip, somut olayın özelliklerine göre kiralayan ve kiracının amaçları çerçevesinde, kiracının işleten sıfatını kazanmasına hak verdirecek kadar uzun süreli olup olmadığına bakılmalıdır.

Yargıtay 4. HD, 08.07.2004, E. 2004/2363, K. 2004/ 9097 sayılı kararında; bu görüşlerden ikincisini benimseyerek zarar görenleri korumak için getirilmiş olan tehlike sorumluluğunun amacına ters düşmemesi maksadıyla "uzun süre" kavramının her somut olayda ayrıca değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Y 11. HD, 13.09.2004, E. 2003/13798, K. 2004/8129 sayılı kararında ise; uzun sürenin değerlendirilmesinin yanında kiracının işleten sayılabilmesi için sözleşmenin içeriğinden hareketle, kiracının araç üzerinde tam olarak fiili hâkimiyet kurması ve aracın tüm ekonomik gelir ve tasarrufunun kiracıya bırakılmış olması koşullarının gerçekleşmesini aramaktadır. Emsal kararları üzerinde yapılan değerlendirmeler neticesinde yukarıda açıklanan maddi ölçütlerin değerlendirilmesiyle bir sözleşmenin uzun süreli araç kiralama sözleşmesi olup olmadığı ve hukuki boyutunun tespit edildiği görülmektedir.

3. UZUN DÖNEM ARAÇ KİRALARINDA FİLO ŞİRKETLERİNİN HUKUKİ SORUMLULUĞU

Günümüzde büyük veya küçük işletmelerin satış, pazarlama, lojistik vb gibi fonksiyon ihtiyaçlarının giderilebilmesi için motorlu araçları, filo şirketlerinden uzun süreli araç kiralama sözleşmeleri ile kiraladıkları görülmektedir.

Aracın mülkiyetinin filo şirketlerde bulunduğu, ancak kullanma ve yararlanma hakkının ise kiracıya devredildiği bu ilişkide periyodik bakım hizmetleri, vergi ödemeleri , hasar onarımları sigorta/kasko ödemeleri, yedek araç hizmetleri gibi hususlar kiraya veren araç maliki üzerinde kalmaktadır.

Filo şirketlerin ise araç maliki olarak işletilen aracın meydana getirdiği zararlardan sorumlu olup olmayacağı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.

Filo şirketleri açısından Yargıtay, yukarıda açıklanan "uzun süre" ve "maddi ölçütler" in değerlendirilmesi usulüyle tespitinin aynı koşullara sahip olduğu kanaatindedir. Y 19. HD, 14.10.1993, E. 1992/10747, K. 1993/6545 sayılı kararında "kira sözleşmesi içeriğinden anlaşılan ve yukarıda açıklanan aracın, kiracıya, araçla özde ve gerçek anlamda hakimiyeti ve araçtan ekonomik yararı sağlamaya yeterli kabul edilmesi mümkün olmayacak 8 gün gibi bir süre için kiralanmış bulunması buradaki kiralamanın yasanın belirlediği anlamda uzun süreli bir kiralama olarak kabulü mümkün olamaz ve kiracının işleten sıfatının kabulünü gerektirmez." Nitekim Leasing gibi uzun süreli kiralarda kiracı işleten olarak kabul edilmektedir. Hatta leasing alan, aracın masraflarını doğrudan karşılamasa, örneğin sigorta poliçesi onun yararına leasing veren tarafından yapılmış ve primleri yine onun tarafından ödenmekte olsa dahi leasing alan işleten olarak kabul edilmektedir. Yargıtay'da aynı görüşe sahip olmakla birlikte Y 11. HD, 01.05.2003, E. 2002/11797, K. 2003/4353 sayılı kararında "aracın mülkiyeti Finansal Kiralama şirketine ait olsa da, yararlanma ve kullanma hakkı kiracıya ait olup, aracın işleticisi kiracıdır." doğrultusunda karar vermiştir.

4. UZUN DÖNEM ARAÇ KİRALAMA SÖZLEŞMESİNDE KİRACININ İŞLETEN OLARAK HUKUKİ SORUMLULUĞU

Yukarıda da ifade edildiği üzere Karayolları Trafik Kanun'unun 3. maddesinde işleten; araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya "aracı uzun süreli kiralama" ariyet veya rehin gibi hallerde "kiracı" ariyet veya rehin alan kişi olarak tanımlanmıştır. Kiracının belirlenmesi, hukuki sorumluluğun kimin üzerinde olacağına ilişkin de bir tespit niteliği taşımaktadır. Uygulamada mahkemeler kiracının sorumluluğuna gidilebilmesi için şu kriterleri aramaktadırlar :

  • Kira sözleşmesinin uzun süreli olup olmadığı,
  • Üçüncü kişileri bağlayacak güçte olup olmadığı,
  • Aracın fiilen teslim edilip edilmediği,
  • Araçtan ekonomik yararlanmanın kime ait olduğu,
  • Kira sözleşmesi ve bedelinin maliye ve vergi dairelerine bildirilip bildirilmediği.

Kiracının işleten sayılabilmesi için ; kiraya verenin araç üzerindeki fiili zilyetlik halinin uzun süreli olarak kesilmiş olması gerekmektedir. Dolayısıyla araçtan yararlanma yetkisi, tahsis yönü belirlenme, masraflara katlanma kiracıya ait ise; taraflar arasında akdedilen sözleşmenin sayılan tüm bu kriterler göz önüne alındığında kiracının işleten sıfatına haiz olması gerekmektedir.

5. HUKUKİ SORUMLULUKTA İSPAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Taraflar arasında akdedilen uzun süreli araç kiralama sözleşmesinin hukuken geçerli kabul edilebilmesi için herhangi bir geçerlilik şartı bulunmamakta olup kanunda özel olarak şeklinin nasıl olacağı ile ilgili de bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla tarafların iradi olarak gerçekleştirdikleri bu sözleşmelerin zarar görenleri ve/veya mağdurları ne kadar bağlayabileceği de hukuki sorunlardan bir tanesidir. Noter aracılığıyla yapılan işbu sözleşmelerde resmi kurum önünde yapıldığından üçüncü kişileri bağlayıcılığının arttığı kabul edilse dahi Türk Medeni Kanun'da("TMK") düzenlendiği üzere tapu siciline güven ilkesi gereğince mülkiyet veya sınırlı ayni haklara sahip olan kimselerin iyi niyetlerinin kanunen korunması gibi bir etkiden söz edilemeyecektir.

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 25.9.2002, E.2002/4-608, K.2002/643 sayılı kararında, ".....Karayolları Trafik Kanunu'nda Mülkiyetin devri bakımından sicile yapılacak kayıtlar için bir hüküm bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanununda ise, tapu siciline güven ilkesi bulunurken, trafik siciline güven ilkesi yoktur. Tapu sicilindeki kayda güven TMK gereği korunurken aynı ilke trafik sicili bakımından bulunmamaktadır. Trafik Yasa ve Yönetmeliğinde Medeni Kanunda yazıldığı şekilde Sicile İtimat şeklinde bir madde yer almamıştır. Buna göre, trafik kaydında yolsuz bir tescile dayanarak hareket eden iyi niyetli kişinin hak iktisap etmesi hususunda bir düzenleme getirilmemiştir. Bu itibarla trafik sicilindeki kayıtlara güvenerek iyi niyetle hareket eden kişinin bu güveninin korunacağını, mevcut yasal düzenleme karşısında söylemek olanağı bulunmamaktadır..." demiştir.

Dolayısıyla trafik siciline bile güven ilkesi bulunmadığına ilişkin kararlar söz konusuyken, evleviyetle sorumluluğun kimde olacağına dair ispat yükümlülüğü zorlaşmakta, her somut olay bakımından ayrı değerlendirmelere ihtiyaç duymaktadır. Sözleşmenin elbette ki üçüncü kişileri bağlayıcı bir etkisinin olması gerektiği genel bir kabuldür ancak Yargıtay 17.HD. 05.12.2005 E. 2005/9922 - K. 2005/11148 sayılı kararında belirttiği üzere "Somut olayda, kayıt maliki aleyhine dava açılmış; kayıt maliki ise dava dışı üçüncü kişinin işleten olduğunu iddia ederek buna ilişkin adi kira sözleşmesi ibraz etmiştir. Yazılı kira sözleşmesi resmi mercilerce düzenlenmediği gibi resmi kurumlara ibraz edildiği de belli değildir. Bu niteliği ile sözleşme sadece taraflarını bağlar. Üçüncü kişileri etkilemez. Davacı taraf sözleşmenin geçerli sayılmayacağını, kazadan sonra dahi düzenlenmiş olabileceğini öne sürmüştür. Aracın işletmesinin İETT idaresinin yönetim ve denetimi altında olduğu düşünülerek devire ait sözleşmeye İETT Genel Müdürlüğü'nün muvafakatı alınıp alınmadığının, İETT Genel Müdürlüğü'nden sorulması, her türlü vergi, harç yükümlülüğü konusunda ilgili vergi dairesine gerekli beyanın yapılıp yapılmadığının araştırılması, toplanacak delil durumuna göre devir işleminin geçerli olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekir." Diğer delillerin de ne doğrultuda olduğunun yeterli bir biçimde araştırılması suretiyle karar verilmesi gerekmektedir.

6. SONUÇ

Kanaatimizce: Yukarıda izah edilenler ışığında açıklığa kavuşturulması gereken mesele araç kiralama sözleşmelerinde "uzun süre" kavramından ne anlaşılması gerektiğidir.

Uzun süre kavramının tespitinde önemli olan, araç üzerindeki fiili hâkimiyetin tamamiyle kiracıya geçmesi, malikin araç üzerinde herhangi bir fiili hâkimiyetinin olmaması, kiracının aracı kendi nam ve hesabına ve zararına kullanmasıdır. Bu nedenle araç malikleri tarafından aracın uzun süreli araç kiralama sözleşmesi gibi herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devir edilmesi halinde artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Olası bir uyuşmazlıkta kira sözleşmesi sadece süre bakımından değil, fiili hakimiyetin kiracıya tam olarak geçip geçmediği de tartışma konusu yapılması gerektiği Yargıtay kararlarıyla da açık ve sabittir.

Uzun dönem araç kiralama sözleşmelerinde sorumluluğun ve işleten sıfatının yukarıda açıklanan kriterlerin varlığıyla birlikte kiracıya geçmesi hususu isabetlidir. İlgili uyuşmazlık durumlarında Filo şirketlerine husumet yöneltilmesi, sırf sicilde malik olarak göründüğünden ötürü dava açılması hukuki yarardan yoksundur. Dolayısıyla fiili hakimiyeti baz alan maddi ölçütlere göre bir değerlendirmeden sonra sorumluluk sahibi işletenin belirlenmesi gerekmektedir.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.