Koronavirüs, diğer ismiyle COVID-19, 2019 yılının son aylarında Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve hızla dünyanın birçok bölgesine yayılarak insan sağlığını tehdit eden bir salgın hastalığa dönüşmüştür. Henüz kesin veriler ile tedavisi bulunmayan ve genel önlemler ile yayılması engellenmeye çalışılan virüs, birçok ülkede hayati gereklilik arz edenler dışında faaliyetlerin durdurulmasına, kültür, sanat, spor ve benzeri tüm etkinliklerin askıya alınmasına ve nüfusun evlerinde vakit geçirmek suretiyle virüse yakalanmaması ve yaymaması adına alınan bir dizi gerekli adımların atılmasına neden olmuştur.

Ülkeler bazında alınan önlemler tüm gündelik yaşamı etkilemek ile birlikte ticari hayatın akışına da tesir ederek sözleşmelerin fiilen askıya alınmasına sebebiyet vermektedir. Fiiliyatta mevcut olan bu durumun, hukuki açıdan değerlendirilmesinin ne olacağı ticari aktörlerin tümü bakımından önem arz etmektedir.

Türk hukuku özelinde örnek vermek gerekirse, bir sözleşmede tarafların yükümlülüklerini yerine getirme aşamasında ifasını engelleyebilecek "mücbir sebeplere" dair hükümlere yer verildiği görülmektedir. Söz konusu hükümlerde genellikle; "doğal afetler, salgınlar, deprem, kanuni grev, kısmi veya genel seferberlik veya tarafların kontrolünün dışında gerçekleşebilecek diğer sebepler" şeklindeki hükümler ile mücbir sebep arz edebilecek ve sözleşmelerin ifasını geciktirmesi halinde taraflara sorumluluk yüklenmesini aza indirgeyecek düzenlemelere gidilmektedir. Nitekim ticari hayatta da sayılan bu durumlar mücbir sebep kapsamına girebilecektir.

Tüm dünyada en güncel ve ciddi meselelerden biri haline gelen COVID-19, mücbir sebep haline gelen "salgın hastalıklardan" biri olarak kabul edilebilecektir. Zira 12 Mart 2020 tarihi itibariyle koronavirüs, Dünya Sağlık Örgütü tarafından "pandemi" olarak ilan edilmiş olup, bu husus gere yurtiçi gerekse yurtdışında koronavirüsün salgın hastalık olarak kabulünü geçerli kılmaktadır.

  1. Çekin Tanımı ve Kambiyo Senedi olarak özellikleri

Çek, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun TTK üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu ve bu kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. TTK m. 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedi olup TTK'nın 780 ila 818. maddeleri, bu kambiyo senedine tahsis edilmiştir. Yine, TTK'nın çeki düzenleyiş biçimi bonoya benzer şekilde olmuş; ayrıca çeke özel hükümler konulmuş ve geri kalan konular için poliçe hükümlerine atıf yapılmıştır (TTK m. 818).

Çekin ödeme aracı olması keşideci ve hamil nezdinde çeşitli faydalar sağlamaktadır. Her şeyden önce çekle yapılan ödeme nakitle yapılan ödemeye göre ivediliğe ve kesinliğe sahiptir. Yine, çekle yapılan ödemeler ispat açısından da kolaylık sağlamaktadır. Çünkü çekin ödenebilmesi için muhatap bankaya ciro ve ibraz edilmesi zorunlu olduğundan, keşideci, bu sayede kendi hesabı ile yapılan ödemelerin delilini kendiliğinden elde etmiş olur. Diğer kambiyo senetlerinde olduğu gibi çekte de şekle sıkı sıkıya bağlılık söz konusudur.

Çekin zorunlu unsurlardan birinin dahi eksikliği senedi geçersiz kılmakta ve bu şekilde ilgililerin menfaati korunmaya çalışılmaktadır. Ancak kanun koyucu bu katı tutumunun yanında bazı şekil şartlarının bulunmamasına rağmen senedi geçerli saymaya devam etmiştir. Yargıtay'ın içtihadı birleştirme kararlarında da şekle bağlılık esasına vurgu yapıldığı görülmektedir: "Diğer kambiyo senetlerinde olduğu gibi çekte de sıkı sıkıya şekle bağlılık esası geçerlidir. Çekin zorunlu unsurlarından birinin dahi eksikliği çekin bu niteliğini ortadan kaldırır". Çeke ilişkin hükümleri düzenleyen iki temel kanun bulunmaktadır; bu iki kanunda çekin şekil şartları farklı şekilde düzenlenmiştir.

Bir senede çek vasfı yükleyebilmemiz için senette bulunması gereken unsurlar TTK m. 780'de sayılmış, ancak TTK m. 781'de ise bu unsurlardan bazıları açısından alternatif olabilecek bir düzenlemeye gidilmiştir. Bu kapsamda TTK m. 780'de öngörülen unsurlardan birini içermeyen senet, TTK'nın 781. maddesinin 2. ve 3. fıkrasında yer alan haller dışında geçersizdir. Diğer yandan, ÇK'nın 2. maddesinde çek defterlerinin bankalar tarafından bastırılacağı ve çek defterlerinin her bir yaprağında yer alacak hususlar tek tek sayılmıştır. Ancak ÇK'da yer alan hususlar çekin zorunlu unsurlarını oluşturmayıp bu unsurların eksikliği çekin geçersizliği sonucunu doğurmamaktadır (ÇK m. 2/9).

Çekin Şekil Şartları Nelerdir?

Çekin düzenlenmesine ilişkin şekil şartlarını iki ana başlık altında inceleyebiliriz. Bu başlıklar TTK'da sayılan şekil şartları ve ÇK'da sayılan şekil şartlarıdır. Çekin şekil şartları ele alınırken TTK'daki sistem esas alınmış olup tüm unsurlar bütünlük içinde ele alınırken açıklanan unsurun zorunlu, alternatif zorunlu veya ihtiyari unsur olup olmadığına ayrıca işaret edilmiştir. Bir çekin geçerli olabilmesi için anılan hükümlerdeki şekil şartlarını sağlıyor olması ve çekin geçersiz olmasına neden olacak unsurları taşımaması gerekmektedir. TTK m. 780'de öngörülen şekil şartlarından birinin eksikliği halinde çek geçerli kabul edilmeyecektir. Zorunlu şekil şartları eksik olan çekler nama veya emre yazılı olması durumunda havale olarak kabul edilecektir; ancak hamiline yazılı olması ve havale alıcının bulunmaması halinde çek, delil başlangıcı olarak kabul edilecektir.

Nitekim bu husus Yargıtay kararlarında da vurgulanmıştır; "Çek borç ikrarını kapsayan bir senet değil, bir ödeme vasıtasıdır ve bir miktar paranın ödenmesi için verilmiş havale emrini ihtiva eder. Ödeme, bir borcu itfa amacı ile olabileceği gibi ödünç verme amacı ile de yapılabilir. Bu itibarla dayanılan çek, davacının davalıdan yazılı miktar kadar alacağı olduğuna kesin bir delil teşkil etmez. Ne var ki, olayda çekteki imza inkar edilemediğine göre çek, davacının alacak iddiası hakkında bir beyyine başlangıcı olarak kabul edilebilir ve bu suretle alacağın varlığı tanıkla kanıtlanabilir. O halde mahkemece çekin verilmesine neden olan asıl hukuki ilişkinin mahiyetinin ve davacının alacaklı olduğunun kanıtlanması için davacının gösterdiği tanıkların dinlenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. Mahkemece bir ödeme vasıtası olan çekin adi senet niteliğinde olduğundan söz edilerek ödetme kararı verilmiş olması bozmayı gerektirir.

TTK'ya göre çekin şekil şartları şunlardır (TTK m. 780):

  • - Çek Kelimesi
  • - Kayıtsız ve Şartsız Belli Bir Meblağın Ödenmesi İçin Havale
  • - Muhatap Bankanın Ticaret Unvanı
  • - Ödeme Yeri
  • - Düzenleme Günü ve Yeri
  • - Düzenleyen Kişinin İmzası
  • - Karekodlu Çek ve Seri Numarası
  1. Çekte İbraz Süresi ve İbraz Süresinde Yerine Getirilmez İse Hüküm ve Sonuçları

Süresi içinde çekin hamil tarafından bankaya ibraz edilmemesi hâlinde düzenleyen dâhil başvuru hakkının düşmesi, karşılıksız çek yaptırımlarının uygulanamaması, düzenleyenin çekten cayma hakkının ortaya çıkması, karşılık olsa dahi bankanın ödeme yükümlülüğünün sona ermesi gibi sonuçların varlığı karşısında, çekin süresi içinde ibrazı ve gerektiğinde ödememe durumunun tespiti hamil/alacaklı açısından ciddi bir öneme sahiptir.

Çekin ibrazı zorunluluğuna, ibraz süreleri düzenlenirken TTK m. 796'da da işaret edilmektedir: "Bir çek...muhataba ibraz edilmelidir.". Aynı maddede ibraz süreleri kısa tutulmuş; düzenleme yeri ile ödeme yerinin aynılığına/farklılığına göre 10 gün, 1 ay veya 3 aylık süreler belirlenmiştir.

TTK m. 795/1 uyarınca çek görüldüğünde ödenecektir ve buna aykırı olarak çeke koyulan çekte vade yaratmaya –ya da görüldüğünde vade sayılabilecek bu durumdan farklı bir durum oluşturmaya- yönelik kayıtlar da yazılmamış sayılacaktır. Uygulamadaki ileri tanzim tarihli/post date çekleri karşılayan bir kural ile TTK m. 795/2'de de "(d)üzenlenme günü olarak gösterilen günden önce ödenmek için ibraz olunan çek, ibraz günü ödenir." denilmiş ve düzenleme tarihinden önce dahi çekin ödeme için ibrazına, takiben ödenmeme durumunun tüm yaptırımlarının bu hâlde de uygulanmasına olanak tanınmıştır.

  1. Mücbir Sebep Halinin incelenmesi, TTK md. 811 ve uyulması gereken şekil şartı

Kanunen belirli olan süreler içinde çekin ibrazı veya protesto edilmesi veya buna denk bir belirlemenin yapılması, bir devletin mevzuatı veya herhangi bir mücbir sebep gibi aşılması imkânsız bir engel nedeniyle gerçekleştirilememişse, bu işlemler için belirli olan süreler uzar.

Hamil, mücbir sebebi gecikmeksizin kendi cirantasına ihbar etmeye ve bu ihbarı çeke veya alonja kaydedip, bunun altına, yerini ve tarihini yazarak imzalamakla zorunludur. 723 üncü madde hükümleri burada da uygulanır.

Mücbir sebebin ortadan kalkmasından sonra hamil, çeki gecikmeksizin ödeme amacıyla ibraz etmek ve gereğinde protesto veya buna eş değerde bir belirlemeyi yaptırmak zorundadır.

Mücbir sebep, ibraz süresinin bitiminden önce olmak şartıyla, hamilin bu sebebi kendinden önce gelen borçluya ihbar ettiği günden itibaren onbeş günden fazla devam ederse, çekin ibrazına ve protesto çekilmesine veya buna eş değerde bir belirlemeye gerek kalmaksızın başvurma hakkı kullanılabilir.

Hamilin veya çeki ibraz etmekle, protesto çekmekle ya da aynı nitelikte bir belirlemeyi yaptırmakla görevlendirdiği kişinin, sadece kendileriyle ilgili olgular mücbir sebep sayılmaz.

Hamil Açısından

TTK'nın Madde 811 ile yapılan düzenlemesinin üst başlığı "Başvurma hakkının kapsamı" nı düzenlemektedir. Dolayısıyla mücbir sebep hali Hamil/Alacaklı yönünden düzenlenmiş bir haktır. Hamil/alacaklı bakımından COVID-19 salgınının ve oluşan hastalığın en önemli olumsuz etkisi; 65 yaşından büyük olunmasından veya kronik hastalık bulunmasından kaynaklı olarak sokağa çıkılamaması yahut yaşanan hastalıktan ötürü hastanede olunması veya kamu görevlilerinin çağrısı karşısında fiilen "evde kalma"dan ötürü gündeme gelmektedir. Bu açıdan yaklaşıldığında, hukuki veya fiili engeller karşısında çek ibrazı için bankaya gidemeyecek konumda olan çek hamilini, hem TTK hem de salgın döneminde çıkarılan özel yasal düzenleme korumaktadır. Tüzel Kişiler açısından ise yetkili kişilerin sokağa çıkma yasağı getirilen ve genelge kapsamında olması halinde TTK m.811 tüzel kişiler açısından da gündeme getirilebilir.

"Mücbir sebepler" kenar başlığını taşıyan TTK m. 811'in ilk fıkrası uyarınca "(k)anunen belirli olan süreler içinde çekin ibrazı veya protesto edilmesi veya buna denk bir belirlemenin yapılması, bir devletin mevzuatı veya herhangi bir mücbir sebep gibi aşılması imkânsız bir engel nedeniyle gerçekleştirilememişse, bu işlemler için belirli olan süreler uzar".

Maddenin geri kalan fıkralarında bu uzamanın şekli, süresi, mücbir sebebin anlamı, hamilin bu durumda yapması gerekenler ve hatta ibraz zorunluluğunun tamamen ortadan kalkmasına ilişkin özel kurallar getirilmiştir (TTK m. 811/2-5).

Öte yandan kabul edildiğinin hemen ertesi günü RG'da yayımlanan- 25.03.2020 tarih ve 7226 sayılı "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" ile özel olarak süreler ile ilgili bir belirleme yapıldığı için TTK m. 811 2 ve devamındaki uyulması gereken süreler ve usuli işlemler 7226 sayılı kanunda belirlenen düzenlemeye göre yerine getirilecektir. Örneğin TTK m.811/2'de yer alan hamilin mücbir sebebi gecikmeksizin kendi cirantasına ihbar etmeye ve bu ihbarı çeke veya alonja kaydedip, bunun altına, yerini ve tarihini yazarak imzalamakla zorunluğu ise şu hâlde 7226 sayılı kanunun Geçici 1. Maddesi gereği 01/05/2020 tarihinden sonra mümkün olacaktır.

Zira Anılan 7226 sayılı Kanun geçici m. 1 hükmü uyarınca "(1) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla; a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler...13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden...itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir...". Denilmektedir.

Bu doğrultuda mücbir sebep halinde olan hamil için çekin ibrazı süresi, 30.04.2020 tarihine kadar duracak ve anılan tarihten itibaren 7226 sayılı kanunda belirtilen özel düzenlemedeki kurallar kapsamında yeniden işlemeye başlayacak ve hatta bazı durumlarda yeniden işlemeye başlamasından itibaren kalan süreden de daha fazla bir ibraz süresi elde edilmiş olacaktır. İşte çek hamilinin buradaki süreler içinde çeki ibraz ederek ödeme talebinde bulunması, süresi içinde ibraz sayılacak ve hamil, -çekin üzerinde yazılı olan düzenleme tarihinden çok sonraki ibraza rağmen- hak kaybına uğramaktan kurtulacaktır.

Muhatap Banka Açısından

7226 sayılı kanunun sonrası çekin ibrazına ilişkin olarak ayrılan farklı görüşler oluşmuştur. Muhataba çekin 30.04.2020 tarihine kadar ibraz edilmeyeceğine ilişkin görüşe göre[1] 7226 sayılı kanunun Geçici madde 1 sonrası çekin ibraz sürelerinin 13.03.2020'den başlayarak 30.04.2020 tarihine kadar durdurduğu belirtilerek, madde metninde yer alan "ibraz" ve "bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler" ifadelerinden yola çıkılarak gerekçelendirilmişti. Bu doğrultu da;

  • - ÇekK geçici md. 3/5'e göre 31.12.2020 tarihine kadar çekin üzerinde yazılan tarihten önce bankaya ibrazı mümkün değildir.
  • - 7226 sayılı kanunda geçen "Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler" metinde yer alan "ibraz" ifadesinin ÇekK yer alan ibraz sürelerini de kapsamaktadır.

Denilerek, ibraz süresi, aynı zamanda alacaklı olan hamilin ibraz olanağının bulunduğu zaman aralığını göstermiş olduğunu ve bu halde bu süreninde durması ve işlememesi, ibrazın da mümkün olmaması anlamına geleceği, 7226 Sayılı düzenleme sonrası ise sürelerin durduğu ve ibraz süresinden önce çekin muhataba ibrazı ile ödeme alınmaya çalışılmasının da mümkün olmayacağı belirtilmiştir.

Bizim de katıldığımız görüşe göre[2] ise 7226 sayılı Kanunda yapılan geçici madde 1 hükmünü tamamıyla birlikte yorumlamak gerektiği zira Geçici Madde 1/a

"Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden",

Hükmü ile usul hukukuna ve maddi hukuka ilişkin düzenlemeleri kapsam dahiline almış ise de 2. Madde de usul kanunlarındaki bazı düzenlemeleri kapsam dışında bırakmıştır. Bu görüşe göre TTK ve ÇekK'nın çekin ibrazına ilişkin hükümleri özel hüküm niteliğinde olduğu, 7226 sayılı Kanunun Geçici 1. Maddesinin çekler ile ilgili açıklık taşımadığı ve geçici süre de olsa ilga etmediği, maddenin başında yer alan "Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla" ifadesinden yola çıkılarak maddenin yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi çerçevesinde dar yorumlanması gerektiği, zira aksinin sürelerin durduğu aralıkta muhatap bankalara yapılan ibrazların da geçersiz olduğu anlamına geleceği ifade edilmiştir. Bunun ise 7226 sayılı düzenlemenin ruhu ve amacına yani salgın süresince hak sahiplerinin kayba uğramamasının teminine aykırı olduğu belirtilmiştir.

Gerçekçi bir yaklaşımla, Ekonominin ve nakit akışının daraldığı dönemde, çekin 30.04.2020 tarihine kadar ibraz edilememesi birbirine tetikleyen daha başka sorunlara yol açacaktır. Örneğin İlk görüşe göre hareket ederek Mayıs ayında ibraz edilmesi halinde ise borçlunun ibraz süresi geçtikten sonra yapılan bu başvuruya itiraz edebilecektir. Bilinen bir gerçek daha var hali hazırda bankaların pek çoğu karşılığı varsa çekleri ödemektedir. Çekte ibraz sürelerinin durduğuna ilişkin görüşe göre bu halde bankalar ibraz süresi gelmeyen bir çeki ödemektedir.

Bir diğer konu ise bu ikili tartışma karşılıksız çek suçları açısından ise belirlilik ilkesi açısından da sorunlar çıkaracaktır.

Bu noktada ÇekK m. 5/I'in ceza hukukuna hakim olan kanunilik ilkesinin ( Türk Ceza Kanunu ("TCK") m. 2) bir sonucu olarak "belirlilik" çerçevesinde yalnızca TTK m. 796'ya göre belirlenen ibraz sürelerinde ibraz edilen ancak karşılıksızdır işlemi yapılan çekler için uygulanabileceği, 7226 sayılı Kanun'la yapılan düzenlemenin "üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazı" şartını sağlamadığı savunulabilir.

Ancak görüşümüze göre 7226 sayılı Kanun çerçevesinde uzamış sayılan ibraz sürelerinde de karşılıksız çek düzenleme suçu meydana gelebilir. Bir kere yukarıda açıkladığımız çerçevede uzayan ibraz sürelerinin, yine bir kanunla öngörülmüş olması karşısında, "kanuni ibraz süresi" olarak kabul edilmesi gerekir. Bu noktada sürelerin çekin "üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre" değil de bizatihi 7226 sayılı Kanun'un Geçici 1. maddesine göre belirlendiği itirazı yapılabilir. Ancak her halükarda o çeke ait ibraz süresinin 7226 sayılı Kanun'un kapsamına girip girmediği çek üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre belirlendiğinden, bu itiraz da bertaraf edilebilir.

Şu anki TTK ve ÇekK düzenlemeleri dikkate alındığında, ibraz sürelerinin Mayıs ayına ötelendiği görüşü kabul edilirse, fiilen 04/05/2020 tarihinden itibaren ibraz edilecek çekler için, koronavirüs (COVID – 19) salgını ve düzenleyenin içinde bulunduğu ekonomik durum nedeniyle karşılıksızdır işlemi yapılmasını engelleyecek bir hukuki altyapı bulunmamaktadır.

Bizim görüşümüze göre, sokağa çıkma yasağına tabi hamiller bakımından, çek ibrazının mücbir sebebin ortadan kalktığı, yani sokağa çıkma yasağının sona erdiği tarihten itibaren "gecikmeksizin" ( TTK m. 811/III) gerçekleştirilmesi gerekecektir. Bu şekilde yapılan ibrazda çekin karşılıksız çıkması halinde ise, kanaatimizce, karşılıksız çek düzenleme suçu oluşmayacaktır. Nitekim burada mücbir sebebin ne kadar süreceğinin dolayısıyla çekin ne zaman ibraz edileceğinin belirsizliği; ceza hukukuna hakim olan kanunilik ilkesinin bir sonucu olarak "belirlilik" kriterine aykırılık teşkil edecektir. Hamil açısından mücbir sebebin ne zaman biteceğini bilemeyen düzenleyenin, karşılıksız çek düzenleme suçundan cezalandırılması mümkün olmamalıdır.

Footnotes

1 Paslı, Ali 31 Mart 200 http://www.ticaretkanunu.net/ali-pasli-covid-19-salgininin-cek-hukukuna-etkisi-guncel-kosullar-surerken-cek-ibrazi-mumkun-mudur/ E.T. 01.04.2020

Deynekli, Adnan, 7226 Sayili Kanunla Yapilan Düzenlemenin Sürelere Etkisi Yönünden Değerlendirme e-uyar.com. E.T.02.04.2020 Prof.Dr Adnan Deynekli Muhabtabın çeki kabul etmemesinden değil ancak, çekin ibrazının bir hak düşürücü süre olduğu ve hak düşürücü ibraz süresinin 7226 sayılı kanun uyarınca uzadığı yönünde görüş bildirmiştir.

2 Sarıkaya, Sinan 7226 Sayılı Kanun'un Geçici 1. Maddesinin Çeklerin İbrazı ve Karşılıksız Çek Suçuna Etkisi konulu makalesi 2/B paragrafı https://blog.lexpera.com.tr/7226-sayili-kanunun-ceklerin-ibrazi-ve-karsiliksiz-cek-sucuna-etkisi/#fnref10 E.T.02.04.2020

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.